1 Aralık 2012 Cumartesi

DESCARTES, KİTAP VE UYKU


Yavaşça önümde duran “nesne”ye uzandım. 1945 yılından “gelen” ama hala o zamanda duruyormuş gibi duran; bugüne adeta zorla getirilmiş gibi duran bir şey. Bir kitap. Fransız Gallimar Yayınlarından kopya edilmiş sade kapak düzeniyle M.E.B. yayınlarının bir Fransız klasiği. Kapakta “Descartes: Tabiat Işığı ile Hakikati Arama” yazıyor.

Nereden ve ne zaman aldığımı hatırlamıyorum. Ne kadar süredir kitaplığımda durduğuna dair bir fikrim de yok; çok çok beş-on yıl olmuştur. Descartes’ın Metafizik Düşünceler, Metot Üzerine Konuşma ve Felsefenin İlkeleri kitaplarının Türkçe, İngilizce ve Fransızcalarıyla, Düşünceler’in de Latincesiyle epey bir zaman haşır-neşir olmuş biri olmama karşın, Descartes öldüğünde evinde müsvedde halinde bulunan bu küçücük diyalogu (Türkçesi 46 sayfa) bugüne kadar hiç okuma isteği duymamıştım; bunun için bir “zorunluluk” da dayatmadı beni bugüne değin. Ama işte şimdi önümde duruyor ve elime alıyorum. Dura dura yıpranmış, kağıt sararmış, formalar biraz zorlayınca kapaktan ayrılıveriyor. Sonra beni şaşırtan bir şeyle karşılaşıyorum. Eski kitaplara özgü bir durum bu. Matbaada formalar kesilmediği için, birbirine bitişik sayfalar duruyor önümde. Bugüne kadar hiç açılmamış;  altmış yedi yaşındaki bu incecik kitap baştan sona hiç okunmamış. İç kapağına ve birkaç sayfasına şöyle bir bakan birileri olmuştur muhakkak -onu benden önce birilerinin satın almış olduğu kesin; satın alan kişi, bu kitabı birilerine hediye etmiş bile olabilir- ama kimse baştan sona okumamış. Henüz ben de okumadım. Henüz okunmamış bir kitapla -ama altmış yedi yıllık bir kitapla- karşı karşıyayım. Bir bıçak buldum ve sayfaları ayırmaya başladım şimdi. Eudokse ile Epistemon’un diyalogunu okumaya başlayacağım şimdi. “İyi sanılı” ile “bilgili”nin; sağduyulu ile bilgicin diyalogunu. Ama okumaya bir türlü başlayamıyorum; hep “kitap” hakkında düşünceler işgal ediyor zihnimi. “Kitap” hakkında, kitabın anlamı hakkında, kitabın “sevgisi” hakkında, kitabın “ölümü” hakkında, kitabın “metin”den farkı hakkında, Derrida hakkında, parçalı metinler hakkında, sonu olmayan ve -daha ilginci- başı olmayan metinler hakkında, bilgisayar ekranında okunmaya çalışılan “kitap”lar hakkında, “çocukluğum ve kitaplar” hakkında… Karmakarışık, ilgili ilgisiz, bağlantıları kopuk kopuk, “oradan oraya” atlayan sonra tekrar “oraya” dönen, “çağrışımsal” düşünceler. İşte böylesi bir zihinsel durum içinde, açıp ilk tümcelerini okumaya başlıyorum Tabiat Işığı ile Hakikati Arama’nın: “Sağ duyulu bir adam ne bütün kitapları okumak, ne de okullarda okutulan her şeyi inceden inceye öğrenmek zorundadır. Hatta kitaplarla uğraşmağa fazla zaman harcaması, eğitiminde bir eksiklik olur. Hayatında yapacak birçok işleri vardır. Ömrünü iyice hesaplamak, en iyi kısmını da iyi işlerle uğraşmağa vermek zorundadır. Bu işleri de ona yalnız kendi aklı öğretecektir”.

Saat gecenin üçünü geçti. Bir sigara içeceğim şimdi balkonda. Sonra uyumaya giderim herhalde…